9 Şubat 2014 Pazar

uzun uzun dünümü anlatayım..
taksim’de işim vardı, çıktım durağa gittim, toplu taşımacıyım ben, güneşli güzel bir gün, arabalar karmaşa içinde sağa sola gitmeye çalışıp pek gidemiyorlar, çirkin çirkin sesler çıkarıp günü bölüyorlar. durağımızın kedisi de bankta uyukluyor, güneşten nimetleniyor, bizim durağın hep bir kedisi olur, bu tüyleri yüzünden şişko görünen gri bir tekir, daha önceki siyah beyazdı. bir baba oğul geldi, çocuk kediyi sevmeye başladı, o sırada yaşlı bir amca geldi oturdu. 




çocuk kediyi severken çok heyecanlıydı, babası bir şey demedi, sevindim, aman kedi var, tehlikeli, yanaşma hallerinden hazzetmiyorum. annesi olsa belki izin vermezdi diye düşünmeden edemedim, babalar cinsiyetleri gereği daha sakin bu tip konularda, kadın kadar kurmuyorlar, allah'tan ve iyi ki. başka bir yaşlı amca geldi hem çocuğu hem kediyi sevdi, durak kendi içinde ilişkiler üretmeye başladı. o sıra geldi benim otobüs, bindim yerleştim, bir teyze gerginlik yarattı, yanında oturan kadına ama siz sonradan geldiniz dediğini duydum, kızcagiz onun yanındaki boş yere oturmak istemişti, sorun da bu.aman be insanlar dedim, gereksiz haller peşindeyiz. kitabımı okudum, sonra şişli civarı attım kendimi otobüsten, aklımda kalan yeşil yarım botu bulma umuduyla, bulamadım. böyle zamanlarda, yani hafta sonunda yeme düzenimin kalmadığı, bu yüzden kan şekerimin yere düştüğü zamanlarda pis şeyler yemeyi severim, hak görürüm. çok uzun zaman sonra burger king’e girdim. insan kendini burger king’de yabancı hisseder mi? hissettim. Bilmediğim dilde konuşuyorlardı  sanki, kids menünün şu kampanyası var ya, onu istiyorum, yanına da bir tane hamburger, o zaman ne kadar oluyor? bununla alınca şu da ekleniyor mu? o zaman ne kadar oluyor? o kampanya bu kids menüsü…o kadar uzak bir dünya ki burger king menülerine dair bu kadar çok seçenek olması?? ilginç, hiçbir fikrim yok. herhal ondan yabancı hissettim, orada da karmaşık konular varmış. öğrendim, seneye başka bir şubede pis yemek yeme hakkımı kullanmak üzere yedim ve ayrıldım, ya da kaçtım. insan çokluğu fenalığı yaşadım. yollar kalabalık ve kalabalık, düz yürümek mümkün değil, o mağaza senin bu mağaza benim diyerek gezi parkı’na geldim, ey yüce park dedim hep dediğim gibi, her tür ruhunu içime çektim, sevdim yine onu ve yaşattıklarını. ağaçların fotosunu çektim. aşağıda görüleceği üzere, kendi gibi olanı, oynanmışı..işte ağaçlar,güzeller







insanları inceledim. t.ma ve p.lis gözüme çarptı, artık meydanda oluyorlar evet..fakat fazla geldiler. sonra aklıma geldi akşam internetime dokunma için toplanılacaktı….meydana uzaktan baktım, insan seli vardı. işimi hallettikten sonra yürümeye başladım,  amaç indirim zamanı olduğu için mağazalara bakarak karaköy’e gitmek ve sonra vapura atlamak. p.lis sayısının arttığını gördüm, sağa sola dağılıyorlardı, fransız kültürün yanındaki sokak kendileriyle doluydu, akşam eğlenceli olacaktı yine çok belliydi, ilerleyince bir sonraki sokağın da dolu olduğunu gördüm. bu esnada bir kez daha karar verdim ki istiklal’de ayık kafa ile yürümek oldukça güç, daha ne kadar insan olabilir? ve her milletten... arapça mı konuşuyorlar farsça mı hallerine de girdim. meydan tarafından yürüyüşün başladığını gördüm, eğlenceye dahil olacak mıydım acaba? alışveriş merkezinin oraya geldiğimde karaköy tarafından gelen grupla karşılaştım, ben de bağırdım arada dayanamadım. odakule civarında mağazadan çıktığımda ambulans sesi duydum, içim fena oldu, polislerin de oraya doğru toplandığını gördüm, bir kısım olanları izliyor, ne yapacağını bilemeden duruyor, bazıları hızlı hızlı yürüyordu, bazı mağazalar kepenk indiriyordu, karmaşa...tivitir vs ye de bakmadığım için ne olduğunu bilmiyordum, bu manzara anlamama yetti, yanımda atkı yok dedim, atsalar biberi  bere ile kapatırım artık ağzımı yüzümü değip karaköy’e doğru ilerlemeye devam ettim. sonradan okuduklarımdan anladım ki, hep bir adım peşimden gelmiş olaylar. arkadaşlara bol şans dileyip vapura bindim, kalsa mıydım demedim değil..dışarıda oturdum, kız kulesi ile köprü yine muhteşem gözüküyordu, istanbul böyle hem güzelliğiyle hem çirkinliğiyle öldürür. güzeldi kız kulesi ve köprü... vapurun dışarısı da içerisi de kalabalıktı. insanlar arasında yürümeye çalışmaktan yorulduğumu fark ettim. Sık sık tekrarlayabileceğim durum da değil, arada olabilir, her hafta o kadar insanın arasına karışamam. Yaşlandım herhal, ya da dediğim gibi ayık çekilmiyor istiklal:) ucuz bira peşinden ne pis yerlere giderdik hem de her hafta sonu diye düşündüm oralarda yürürken, (iyi ki gitmişiz hiçbir şeyde aklım kalmadı gerçekten) o ortamlardan hastalanmadan çıktıysak güçlendik kesinlikle,her şeyi yaşında yapmanın faydası belki de. mekanda yürürken anı gözlerken, hatıralar da canlanıyor ister istemez. sırf gittiğin pis barlar gelmiyor ki aklına, gerisi berisi var, yaşadığın hikayeleri hatırlıyorsun işte, mekan geçiyor, o anılar da bitiyor. o güzel. 
vapurdan indim evime gittim. en sevdiğim yere. evime girdiğimde hep şükrederim. yine ettim ve yerleştim köşeme. tabii ki küfür ettim bir sürü şeye, internetime dokunanlara mesela. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder