apartmanda üst komşumuz vardı, babamın gurbetteki can
yoldaşları. andon, olimpya, andon’un annesi “mama”J (allah
yerinde rahatlık versin,ismini hiç bilmedim) ve oğulları. hepsi türkçe konuşuyor
ve istanbul dillerinden düşmüyor, adana’da yaşıyoruz o sıra, istanbul’u da
bilmiyorum. anlamıyorum önce hasretlerini. hani istanbul’da olsam belki...rum
var göç var, bir acı var insanların yüreğinde, hiiiç haberim yok, ergenim zaten
dünya bana çok zor o ara. okuduğum kitaplarda denk düşmemiş, ders kitapları
zaten yazmaz, ailem öyle şeyler anlatmaz. bildiğim bi mübadele var evet, öylesine
okumuşum hiç düşünmemişim üstüne. denize dökmüşüz işte onu biliyorum. o yaşta o zamanda.
orada, o insanların yüreğinden gözlerine yansıyan özlemi
görünce öğrendim siz bir yer değiştirinin, mübadelenin yaptıklarını. mahallede:) pek çok türkçe
bilen vardı, markete giderdim türkçe konuşurduk, düşman yunan’da
bir takım dostça hareketler afedersiniz.:)
olimpya ve andon, konuştuğumuz niceleri gibi, bunlar
derdi yunanlılara;) o kadar yunanlı değillerdi. o kadar değişik bir yorumdu
ergen, salak saf dünyamda. unutamadığım
birkaç olay var, birini buyurayım, düğme almaya gittik, annem, ben o zamanki muhasebe müdürünün
eşi, kendi aramızda konuşurken tezgahtaki amca dedi ki siz türk müsünüz? evet
dedik. kırık bir aksanı var, ben dedi 40’lı bir şey (tam hatırlamıyorum) göçenlerdenim, orası burası, sıra geldi hesap ödemeye, bunlar benden dedi, para
almadı. siz tahmin edin o kırık güzel aksanı. çok kırgındı, özlem doluydu, çok belliydi. gözlerim
dolmuştu amcanın güzelliğine, insanının yüreği güzel olsun yeter. nicesine tanık olduk bu ve benzeri.
yaşım ve aklım biraz daha büyük olsaydı, o anlatılanların
hepsini yazardım ve sonsuz soru sorardım. geçti, yapacak bir şey yok. sonra
tesadüfen işte kardeşle yunanya’ya gittik. güzel bir düğün gördük ayrı
hikaye. gittik bizim eski mahalleye, annem kavrulmuş lokum verdi andon’ları bulursak
vermemiz için. yaşamış olduğumuz mahalle ve apartmanı bulduk. ozan yandaki
kilisenin küçüklüğüne şaşırdı, ona çok büyük gelmiş o cücük haliyle. sonra
geçtik zilin karşısına, bildiğimiz andon ve olimpya, soy isimlerini bile
bilmiyoruz, biz bakarken, 2 kadın geldi, onlara sorduk, kadın dedi ki
ben bilmiyorum, durun sorayım, bir zile bastı, bu herkesi bilir dedi, güldük. her şeyi bileceğini
söylediği kişi yoktu, başka birine sordu, olimpya vefat etmiş (ne kadar ince
ve güzel bir insandı) andon da tam karşıdaki apartmana taşınmış. soyadını
öğrenip gittik, zili çaldık, ozan tane tane
açıkladı kim olduğumuzu tabii türkçe, bir süre sessizlik oldu, kapı açıldı
çıktık yukarı, andon’u gördük onca sene sonra, bizi çok hatırlamadı, bir babam net kalmış onda, annemi de şöyle böyle hatırlıyor, biz yokuz:)köpeği vardı
yine, yemek pişiriyordu, olimpya'nın fotosu duvarda.... tek kaldım dedi, oğlan ingiltere’de, olimpya öldü. ayaktayız, çok tutmak da istemiyoruz,
dişlerim çok kötü iyi konuşamıyorum kusura bakmayın dedi, yok dedik ne demek. türkçe’yi
de unutuyormuş (bizim gibi), 82 yaşında, dizileri izliyormuş türkçe'yi unutmamak için, konuşacak kimse yok ki dedi sitemkar.(yunanya'da türk dizileri yürümüş gitmiş herkes onlardan bahsediyor, muhteşem süleyman özellikle)
çok kalmadık ayrıldık, yoldan inerken fark ettim ki o
bana çok dik gelen yokuş o kadar da dik değilmiş, eczane ve fırın (kılık ve
isim değiştirmiş olsa da) yerinde duruyor, o türkçe alışveriş yaptığım market gibi.26 sene sonra tanıdık hala bir takım şeyler.
aklımda olimpya ve andon ile döndüm (ve diğerleri)…bana
ne güzel şeyler öğrettiklerini fark ettim, dua ettim yaşayana da göçüp gitmiş olana da. iyi ki ve
belki o yaşta oradaymışım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder