sabah
nispeten geç saatte haberini okuduğumda dünyanın tüm
sevimsizliği üzerime çöküverdi. 16 kilograma düşmüş bir
bedenin çekip gitmesi daha gerçek ve olası gelmiş olsa da, uzun
süreden sonra ilk defa yalana kanmak istemiştim. bu çocuk sanki
onca gidenin, onca olanın ardından hepimizin umut ağacı olmuştu.
o
uyanınca, dünyanın güzelliklere uyanacağını, sihirli değnek
dokunmuşçasına insanların yüreklerinin iyilikle dolacağını,
insanların birbirini daha iyi anlayacağını mı sandık?
o
uyanınca, o ya da bu yüzden canından edilen, tarihimizde yer alan,
okuduğumuz, tanık olduğumuz nicelerinin devamı gelmeyecek,
bitecek mi sandık?
berkin
uyanırsa tarih tekerrür etmeyecek mi sandık?
o
uyurken hiçbir şeyden habersiz, çok mu varsaydık? çok mu
yüklendik?
hepimizin
kalbinden ve aklından geçti bolca, hatta kaldı çoğumuzda,
kaşlarının örttüğü yüzü aydınlansın, açılsın istedik.
daha çok ekmek alsın, büyüsün, gitmişlerin yerine de yaşasın
istedik…bari biri…
ayağa
kalksaydı da unutsaydık onu. yıllar sonra bir yerde çıksaydı “
aaa evet bu çocuk hastanede 268 gün komada kalmıştı” deseydik.
bir
çocuk ekmek almaya giderken canından edildi, yine bir genç bir hiç
uğruna gitmiş oldu, unutamayacaklarımız listesine eklendi,
yüreğimizi burktu.
hayat
devam edecek biliyorum, daha neler var onu da biliyorum.
bilmek
yetmiyor, zaten açıklamıyor da.
olan
“ölüm allah’ın emri” hali değil, ölüme karşı en çok
sığındığımız, koynuna yattığımız, doğal saydığımız
söylem hali değil… olan bilmediğimiz allah’tan değil, emrin
de kötülüklerin de bildiğimizi zannettiğimiz insandan gelmiş
olması.
olan
bir çocuğun hayatına perde çekilirken, perde arkasında kalması
ve saklanması gerekenlerin pişkin hallerde ortada dolaşması.
bilmenin
yetmediği yer tam da burası.
çizim derya sayın. tivitirdan alıntı.kendisinden izin almadan kullandım, kusura bakmaz dilerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder